Gizli Krallıklar
Gizli Toplulukların içine girdik. Gizemli siyasi güçlerinin sırlarını araladık...
Saray ve Harem
Bamenda şehri, küçük krallığın merkezi. Bir tanesi kralın sarayı (sivri damlı yapı) olmak üzere görülen her ev bir kraliçeye ait. Kralın çok sayıda karısı olması ve her birinin müstakil bir evi olması, kraliyetin merkezinde kalabalık bir yapılaşma görüntüsü yaratıyor.
Küçük krallıklar bölgesinde, biraz kuzeyde olan Foumban yöresi bir ölçüde İslam’ın etkisi altında kalmış. Kral, tabii ki Bamoun halkından oluşan bütün tebaasının dinini belirleyebilecek güçte. Geçmişte bir dönem İslam’ı seçiyor, onu değişik yorumluyor, bir ara Hıristiyanlığı deniyor; şimdi hepsinden karma bir inanç sistemi var.
Kral ve Sarayı
Kamerun’un Çayırlıklar bölgesinde 50 kadar küçük krallık var. İngilizce sözcüklerle girişteki ahşap ve hasır yapıların üzerine “Bafuossam Krallığı ve Sarayı” yazılmış.
Küçük krallıklarda, tarımsal üretimin garantisini Gizli Topluluk veriyor. Ahşap sanatlarda bunlar ifade ediliyor.
Kamerun’un batısındaki şefliklerden birinin kralı Mbougog Lonla, Atlas ekibini huzuruna kabul etti ve tahtında oturarak sohbet etti. Arkasındaki resim, ayaklarını bastığı leopar postları, onun gücünü ve adını nereden aldığını gösteriyor. Kamerun krallıklarında, kralın isimleri arasında leopar, timsah, aslan gibi güçlü hayvanlara çok rastlanıyor. Pembe kaftanlı kral, kendinin entelektüel bir kral olduğunu, kitap yazdığını söylemiş ve yalnızca iki tane karısı olduğunu belirtmişti. Babasının ise 35 karısı varmış.
Geleneksel ve siyasi olarak belirlenmiş genişçe bir alan krallığa ait sayılıyor, yaşayan herkes kendisini o krala ait kabul ediyor ve bütün özel ayinlere ve festivallere kalabalıklar halinde katılıyor.
Kralın kardeşinin cenazesine merhumun eşleri de katılıyor. En büyük eş başındaki özel başlığıyla dikkat çekiyor.
Bafoussam, Kamerun’un en büyük şehirlerinden biri. Kral (ortada), dev, çifte çanıyla, ziyarete gelerek önünde eğilenleri selamlıyor.
Bafut kralı, sarayının kimsenin çıkamadığı, karılarının bile dolaşamadığı katında. Ot damlı, ahşap sarayın iç ve dış sütunlarında görünmeyen güçlerle bağlantı kurmaya yarayan kabartmalar sıralanıyor.
Bafoussam Krallığı’nın mahkeme salonunun giriş kapılarından biri. Bu kapı sarayın içine açıldığı için yargıçlar kullanıyor. Kapının her iki yanı ifritler, cezalandırıcı güçler, ürkütücü yaratıkların kabartmaları ve yontularıyla dolu.
Kralın sanatçıları, ahşap işçiliğine ağacı kestiği anda başlar ama devamını sarayın içinde gizlice yapar. Ağaç, iki yıl kurutulur. Kralın ve Gizli Topluluk’un gücü, hayali öyküler, görünmeyen güçler, sanat eserlerine yansıtılır ve sarayın her yanına yerleştirilir.
Gizli Topluluk anlamına gelen Ngürri üyeleri sarayı ancak yeni bir “ta ngürri”nin (topluluğun başı) getirilmesi ya da içlerinden birinin cenazesi sırasında terk ederler. Ngürri’ler iplik ya da kumaş maskelerle kendilerini gizlerler ve her zaman gizlidirler. Bütün toplulukların en gizlisi ve en güçlüsü Mutngu’dur. Toprakların Kocası anlamına gelir. Bafoussam’daki ayinin en sonunda gelen maskeli, Ngürri’nin en güçlü üyesi kabul ediliyordu.
Gizli Topluluk üyelerini temsil eden bir küme insan, ayin sırasında dans ederek kralın önünden geçiyor. Gizliliklerini simgelemek için bir elleriyle devamlı olarak yüzlerini örtüyorlar. En gizlilerinin yüzlerinde ayrıca maskeler var veya etrafı çevrilmiş alanlarda davullarla ayin yapıyorlar.
Gizli Topluluk üyelerini temsil eden bir küme insan, ayin sırasında dans ederek kralın önünden geçiyor. Gizliliklerini simgelemek için bir elleriyle devamlı olarak yüzlerini örtüyorlar. En gizlilerinin yüzlerinde ayrıca maskeler var veya etrafı çevrilmiş alanlarda davullarla ayin yapıyorlar.
Hem kraliyet hem de saray soylularının birbirinden ayrı, gizli toplulukları vardır. Buna “Ngürri” deniliyor. Kralın oğulları Ngürri’nin üyeleri oluyor. Bunlar “nigu” diye anılıyor. Topluluğun başı “ta ngürri”, yani Ngürri’nin babası sahip olduğu ezoterik bilgiyi belirli şarkılar, danslar ve davul çalma esnasında insanlarla paylaşır.
Nun Nehri, Kamerun’un Çayırlıklar bölgesinin sınırını oluşturuyor. Ahşap kayıklar, nehirden kum çıkarıyor. Kum çıkarmak için her seferinde bir kumcu, kovayla nehrin dibine dalıyor.
Kamerun’daki küçük krallıklardan birinde, öğütme kayasında hasat festivali başlatılıyor ve simgesel tahıl öğütme töreni yapılıyor.
Vahşi hayvan maskeli “Gizli Topluluklar” doğanın güçlerini yönetiyor, Kamerun’daki küçük krallıklara bolluk ve bereket sağlıyor. Bir tabu olduğundan başkaları onları göremiyor. Bölgelerine izinsiz yaklaşmak dahi yaşamsal bir suç. Atlas, Gizli Toplulukların içine girdi. Gizemli siyasi güçlerinin sırlarını araladı.
Masalların sihirli atına bir fırsat bindim ve kendimi şu yeryuvarlağının belki en acayip, en şaşırtıcı, hatta masalların dahi anlatmakta yetersiz kalacağı bir yerinde buldum.
Bu yere Çayırlıklar adı veriliyordu. Bölgeye sonradan gelen İngilizlerin bulduğu ismiyle de söyleyeyim: Grassfields. Özellikle yağış mevsiminde tüm yamaçlar yeşil çayırlarla kaplanıyordu. Kurak mevsimde ise bu çayırlıklar güneş gibi sapsarı oluyordu.
Çayırlıklar, Kamerun’un nispeten yüksek bölgesiydi. Diğer bölgeler vahşi hayvanların dolaştığı, vahşi fakat insanın özüne yakın uysal insanların yaşadığı uçsuz bucaksız, yolsuz yurtsuz ormanlarla kaplı olduğu için Çayırlıklar, ismini hak edecek şekilde cıscıvlak ortaya çıkıyordu.
“Örümcek ağı, gök ile yer arasında dengeyi iyi bilir!”
Balıkçı ağı, kurşunla bir ağırlık merkezi yaratır. Talihli ve talihsiz.
Yağmur, sıcak ve ıslak bir kırbaç gibi çıplak kollarımda, omuzlarımda ve yüzümde şaklıyordu. Belki bir saat, belki daha fazla süredir yürüyorduk. Gökyüzü arada insafa geliyor, kırbaçlama bir süre için duruyordu. Islak kırbaç, bazen bir dakika, bazen daha uzun sürüyor, güneş ve mavi gökyüzü bulutların arasında yeniden beliriyordu, ama çok geçmiyor, aynı kırbaç eskisinden de kuvvetli ve insafsız bir şekilde yeniden şaklıyordu.
Buraya gelmek için yağışların kesildiği kurak mevsimi seçmiştim. Bir yabancı, yağmur ormanlarını ancak yağmursuz bir zamanda gezebilir, tabii doğanın milyon yıllık bilgisine sahip bir Baka avcı derleyicisi değilse.
Beklenmedik tropik yağmur, Afrika’nın ortasındaki bu ülkede beni şaşırtmış, hazırlıksız yakalamıştı. Çantalarımın ceplerini, küçük gözlerini yağmur altında kapatıp içindekileri korumaya uğraşıyor, bir yandan da önümde iri adımlarla ilerleyen, timsah kafalı, yüzünü hiç görmediğim adama yetişmeye çalışıyordum.
Yağmur ara ara dindiğinde timsah kafalı adamın çıplak bileklerindeki çıngırakların sesi, ormanın kendi sesi haline geliyordu. Orman, her adımda çın çın, çın çın ötüyordu. Yaban meyvesi çekirdeklerinden yapılmış çıngırak salkımları, adamın ayaklarına vahşi, iri bir kuş görünümü veriyordu; kara ayaklı, geçmiş yüzyıllarda nesli tükenmiş bir kuş.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder